ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN AİLE AİDİYETİ, BAĞLANMA STİLLERİ VE VAROLUŞSAL KAYGILARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

Abstract

Bu araştırmanın amacı üniversite öğrencilerinin aile aidiyeti, bağlanma stilleri ve varoluşsal kaygıları arasındaki ilişkisinin incelenmesidir. Bireyin doğup büyüdüğü koşullara nasıl tepki verdiği varoluşçu psikolojinin araştırdığı konulardan biridir. Bu açıdan baktığımızda yaşamın ilk yıllarından itibaren büyümekte olan çocuğun annesi veya bakımveren kişiyle kurduğu ilişki sonucunda geliştirdiği bağlanma stili ve bu aile ortamında oluşan aile aidiyetinin bu konulardan olduğu söylenilebilir. Aile ve diğer insanlarla duygusal bağ kuramama bireyin kaygı ile baş etmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu bağlamda varoluşsal kaygının bağlanma stilleri ve aile aidiyeti ile arasında bir ilişkinin olması beklenilebilir. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden biri olan ilişkisel tarama modeli uygulanılmıştır. Evrenini 2022-2023 eğitim öğrenim yılında Türkiye’de öğrenim gören üniversite öğrencileri kapsayan bu çalışmaya toplam 440 kişi katılmıştır. Araştırmada veri toplama araçları olarak 4 sorudan oluşan demografik bilgi formu, Varoluşsal Kaygı Ölçeği, İlişki Ölçekleri Anketi ve Aile Aidiyeti Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmada betimsel analizler, bağımsız gruplar T testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), Pearson korelasyon analizi ve regresyon analizi gerçekleştirilmiştir. Yapılan korelasyon analizi sonucunda Aile Aidiyeti puanı ile varoluşsal kaygı düzeyleri toplam puanı ve alt boyutları olan anlamsızlık kaygısı, ölüm kaygısı, özgürlük kaygısı ve yalıtılmışlık kaygısı arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Çalışmada yapılan analiz güvenli bağlanma puanının aile aidiyeti puanını anlamlı bir şekilde yordadığını ortaya koymaktadır. Bu sonuçlar, güvenli bağlanma ve aile aidiyetinin bireylerin varoluşsal kaygı düzeylerini etkilediğini ve aile aidiyetinin güvenli bağlanma ile varoluşsal kaygı arasında bir aracı rol oynadığını göstermektedir. Bu bulgular, aile ilişkilerinin

bireylerin varoluşsal kaygıları üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu vurgulamaktadır.