Özet:
1960’larda Latin Amerika’da Hollywood’un ticari sinema anlayışına
bir tepki olarak ortaya çıkan ve Ukamau, Cinema Novo vb. sinema
hareketlerinden beslenen üçüncü sinema, günümüze kadar halkasını
büyüterek gelmiştir. 1960’ların politik içerikli sinema hareketleri ve teorik
manifestoları “üçüncü sinema”nın temelini oluşturmaktadır. 1960’ların
siyasi kaos ortamında düşük bütçeli filmler ve radikal manifestolarla ortaya
çıkan “üçüncü sinema”, gelişmekte olan tüm üçüncü dünya ülkelerinde
karşılık bulmaya başlamıştır.
Latin Amerika’da Fernando Solanas, Octavio Getino, Julio Garcia Espinosa
gibi yönetmenlerin başını çektiği “üçüncü sinema”, içinde politik sinemanın
da unsurlarını barındırarak muhalif bir sinema anlayışının ortaya çıkmasını
sağlamıştır. 60’lı yıllarda devrim hareketlerinin önemli isimleri Fanon ve
Che Guevara, dikkatleri Üçüncü Dünyaya çekmek isteyen sinemacılar için
önemli referanslar olmuşlardır. 1945’te Endonezya ve Vietnam, 1946’da
Filipinler’in bağımsızlıklarını ilan etmeleri; 1947’de bağımsız Hindistan
ve Pakistan devletlerinin doğuşu, 1948’de Burma’nın bağımsızlık ilanı;
Çin ve Küba devrimleri, başlangıçta ‘Üçüncü Sinema’nın ürün vereceği
belirli bir atmosfer yaratmıştır. Giderek halkasını genişleten üçüncü sinema
hareketleri 1960’larla birlikte Türkiye’de de etkisini göstermeye başlamıştır.
Türkiye’de Üçüncü Sinema’nın ilk temsili 1960’ların ilk aylarına kadar
dayanmaktadır. Metin Erksan’ın “Gecelerin Ötesi” bu anlamda ilk olurken,
Ertem Göreç’in “Karanlıkta Uyananlar” ve Duygu Sağıroğlu’nun “Bitmeyen
Yol” filmi Türkiye’nin üçüncü sinema filmleri olarak nitelendirilmektedir.
“Üçüncü Sinema”nın Türkiye’de en iyi karşılığını bulduğu isim şüphesiz
Yılmaz Güney’dir. Güney’in kendi yaşamından izler taşıyan birçok filmi
üçüncü sinema kriterlerini karşılamaktadır.