Please use this identifier to cite or link to this item: http://hdl.handle.net/11547/2296
Full metadata record
DC FieldValueLanguage
dc.contributor.authorPanaioli, Paolo-
dc.date.accessioned2019-05-29T05:45:03Z-
dc.date.available2019-05-29T05:45:03Z-
dc.date.issued2017-
dc.identifier.urihttp://hdl.handle.net/11547/2296-
dc.description.abstractTezim , özellikle gelişmiş batı ülkelerinde toplumsal,kültürel, dini ve duygusal bakimdan insana saygının kaybolmak üzere olduğu günümüz kuşağına ve gelecek kuşaklara yöneliktir. Tezin konusunun seçiminde modern çağımızın, kadının kilit rol oynadığı aile kavramına saldırılışına şahit olması etkin bir rol oynamıştır. Görüşüme göre kadın , medeni toplumuzu oluşturan taşları bir arada tutar. “Sanal gerçek, gerçeğin yerini almış, harita da yerin kendisi olmuştur”, Boudrillard’a göre. Tarih artik G.B.Vito ‘un ” verum ipsum factum” a bağlı olmaktan çıkıp Nitzche’nin öncesinde başlattiğı ve bizim post-modern çağimıza kadar devam eden “ gerçeğin yorumuna” dayanmıştır. Bugün hala batı düşüncesinde etkisini sürdüren 16.yy ‘in Cartesio’nun “res cogitans “ ve “res extensa”arasındaki ayrımı nesnenin özne üzerinde ve vücudun ruhun üzerinde tutulmasını en uç sonuçlara taşımıştır.Nesnelerin prodüksüyonunun ve reprodüksüyonunun global modern dünyanın refahı icin gerekli idoller oldugu bir toplumda nesnelestirmenin ve vucudun ticaretinin tamamına erdigi bir noktaya vardık. Bu durumda, bireyin refahı toplumsal refahın üstünde olup, özellikle kadınlar arasinda yaygın olan “vücud benim, istediğim gibi onu yönetirim” sloganı,edebiyat, medya ve hatta politikada sayısız konuda yer almıştır. Zenginlik üretmeyen herşeye karşı “ kayıtsız kalmanın globalleşmesine” şahit olmaktayız. Zamanımızda, bireylerin arzularının haklarıyla aynı statüste olduğu izlenimini veren “ ortak düşünce” ya da “ zayıf düşünce” ideolojisine karşi duracak hiçbirşeyin olmadığı adeta gözükmektedir. Tezimde, insanlığı tamamıyle düşünce özgürlüğünden yoksun bir kalabaliğa dönüştürmeye çalışan dünyanın ruh yapısına( mantığına) uygun ve sadece şahsi tercihlere bağlı bir kültüre götüren bu ideolojiyi tartişmak isterim. Daha da ötesi bu ruh durumu insanlığa çok tehlikeli bir teklif sunmakta, herkesin kişisel zevkine göre düşünmesini önermektedir, yani:” Beğendigim şeye inanırım ve sonucuna göre hareket ederim” ( kisisel arzularim dogrultusunda , istediğimi yaparim). Öncelikle insanoğlunun objettivitesine bağli olan bu bireysel düşünme şekli toplumumuza giren en tehlikeli bölücü ögelerden biridir. Nitekim Post Modern Batıda ikili ilişkilerin çöktüğü , insanların, özellikle de kadınların varoluşsal problemlerini çözmede yalniz bırakıldığı“ kayıtsızlığın globalleşmesi” ne doğru sürüklendiğini görmekteyiz. 1970’ li yillardan itibaren de feminist laik akımları“ anne-eş” ve “ evin meleği” ( Virginia Woolf un “Sadece kendisi için bir oda” adındaki kitabında da yazdığı üzere)gibi çeşitli kilişeleşmiş sözlerden tamamıyle farklı kadın rollerini savunmaya başlamişlar ve kadın vücudunu ve cinselliğini şeytanlaştıran kiliseyi de misogyny ile suçlayarak saldırıya geçmişlerdir. Nitekim uzun bir dönem boyunca , feminizm kaynaklarını çalışan araştırmacılar, yahudi-hıristiyan kültürünü, kadının ilerlemesindeki en büyük engel olarak görmüşlerdir.Tabiki yahudi- hıristiyan kültürünün baslangıcından modern zamanlara dek uygulanışında , kadın ve erkek arasındaki ilişki ataerkil bir ilişki olmustur. Bu durum Kutsal Kitabın maskilist yorumları tarafindan savunulmuş ve mazur görülmüş, dolayisıyla da yuzyıllar boyunca kadını ilişkilerde ikinci siraya atarak ,çoğu zaman da erkeklerin gözünde hizmette bulunan kişi durumuna almıştır. Bu durum çerçevesinde , laik feminizm akımları İtalya ‘yı Papa ya itaat ettiği için,İnsanoğlunun rahme düştüğü ilk anından itibaren saygınlığını korumada ve doğal ailenin savunulmasında Kilise Öğretilerine uyduğu icin Avrupa’nin en antifeminist ülkelerinden biri olarak görürler. Bu nedenle, ortak düşünce fikrinin sözde liberal bireyselligi son yillarda Avrupa’da kimi insanlari red edebilme ve toplumdan atma düşüncesine vakıf bir toplumu yetiştirmeye başladi. Bu düşünce toplumun hayat damarı olarak düşünülmesi gereken ve anne, baba ve cocuklardan olusan geleneksel aile kavramina da zarar vermektedir. Araştırmalarımın önemi okuyucuya , toplumuzda baskın olan ortak fikir düşüncesinden farklı bir bakış açısı sunmaktır. Bu bakış açısı kadının fiziksel ve zihinsel bütünlüğünün yani vücud ve ruh olarak tamamiyla yeniden değerlendirilerek ileriye gidişinde yaninda olan, onu kalkindiran bir bakış açisıdir. Tezim katolizmin amacı olarak kadını erkeklerin karşisina almadan, feminizm kelimesinin var olma sebebini ortadan kaldıracak şekilde Yeni bir Hümanizm yaratmak amacı ile kadını erkeğin yanına koyar ve insanoğlunun toplumun tüm kademelerinde kutsallığınıi anlatır. Bu sonuca ulaşmak icin şu noktaların üzerinde durdum: 1) İsa nın doğumundan önceki yahudi- yunan- roma kültürlerinde kadının saygınlığını olumsuz açıdan etkileyen tarihi- edebi faktorlerin analizi. 2) Kadınlara dair durumlarda Katolik kilisesinin işleyişini değerlendirmek için gösterilen ve tek bir eser olarak düşünülen Kutsal Kitabin çesştli yorumları. 3) 20.yy katolik feminizmini etkileyen ve Incil’de kilit rolündeki bazı kadın figurlerinin analizi 4) Eserleriyle ve yaşamlarıyla batı toplumlarında büyük gelişmeleri desteklemiş olan ve modern feminizm üzerinde önemli derecede etkileri olan bazı katolik kadın figurlerinin analizi. 5) Katolik Kilisesinin kadinlara yönelik büyük degişikliklerini yarım yüzyıl öncesinden haberdar eden 20.yy in yarısının yahudi-katolik yazar ve filosofu Edith Stein’in başlıca eserlerinin çalişılması. 6) Kadinın annelik hislerinin ve empatiye yatkınlığının degerlendirilmesinin yapılması. 7) Kadının saygınlığının yüceltilmesinde postmodern zamanımızın belli başlı ideolojik engellerinin analizi. 8) Çeşitli çağdaş yazarların vücud ve ruh arasindaki ilişki üzerine çalişmaları. 9) Radikal Femminizm ve Yeni Femminizm’de birey ve insan kavramlari. 10) İki Postmodern yazar Irigaray ve Kristiva, eserlerinde ( Meryem'in Gizemi ve Stabat Mater) toplumumuzda kadının rolünün Meryem Ana figürü ile ilgisini analiz ederler. 11) Katolik feminen teoloji ve kadınların Katolik Kilisesinde daha fazla rol almasi yönünden gelecek. 12) İntegrasyonun feminizmi ve Yeni Humanizm.tr_TR
dc.language.isoentr_TR
dc.publisherISTANBUL AYDIN UNIVERSITY INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCEStr_TR
dc.subjectFeminizmtr_TR
dc.subjectKatolizmtr_TR
dc.subjectAnneliktr_TR
dc.subjectIc Huzursuzluktr_TR
dc.subjectPatriarchaltr_TR
dc.subjectTrascendenttr_TR
dc.subjectOntolojitr_TR
dc.subjectMeryem Anatr_TR
dc.subjectPeriferitr_TR
dc.subjectEmpatitr_TR
dc.subjectBireytr_TR
dc.subjectInsan Servistr_TR
dc.subjectGloballeşmetr_TR
dc.subjectMetalaşmasıtr_TR
dc.subjectAtıktr_TR
dc.subjectPostmodernizmtr_TR
dc.subjectVücuttr_TR
dc.subjectRuhtr_TR
dc.subjectYeni Hümanizmtr_TR
dc.subjectFeminismtr_TR
dc.subjectCatholicismtr_TR
dc.subjectMotherhoodtr_TR
dc.subjectRestlessnesstr_TR
dc.subjectPatriarchaltr_TR
dc.subjectTranscendent Ontologytr_TR
dc.subjectVirgin Marytr_TR
dc.subjectPeripherytr_TR
dc.subjectEmpathytr_TR
dc.subjectServicetr_TR
dc.subjectIndividualtr_TR
dc.subjectPersontr_TR
dc.subjectGlobalizationtr_TR
dc.subjectCommodificationtr_TR
dc.subjectWastetr_TR
dc.subjectPostmodernismtr_TR
dc.subjectBodytr_TR
dc.subjectSpirittr_TR
dc.subjectNew Humanismtr_TR
dc.titleCATHOLICISM AS AN OBSTACLE, OR FOSTERING FEMINISM IN THE TWENTY-FIRST CENTURYtr_TR
dc.typeThesistr_TR
dc.description.abstractolThis thesis is addressed to our generation and to future ones, where - especially in the rich Western countries - respect for the person in all of his/her social, cultural, religious and emotional complexity is becoming lost. Our choice of this Thesis topic is influenced by the fact that never before our modern age have we witnessed such an attack on the family - in which the woman plays a key role. She is, in our opinion, the mortar that holds together the bricks that make up our civilized society. Hyper-reality has taken the place of reality, and the map has become the territory, as Boudrillard claimed; history is no longer based on the "verum ipsum factum" of G.B. Vico, but rather on the “interpretation of fact" anticipated by Nitzche and continued until the present postmodernism era. The division between “res cogitans” and “res extensa” of Descartes in the sixteenth century, which still influences Western thought, led to the extreme result of the exaltation of the object over the subject, and of the body over the spirit. We have reached a point of complete objectification and commmodification of the body in a society where production and reproduction of the object are the idols held as necessary for the welfare of the modern globalized world. In this situation, the wellness of the individual has a priority over the well-being of the collective, and the slogan "the body is mine and I manage it", especially among women, is the focus of a lot of commentary in both the literary and media fields, and also amongst politics and law. We are witnessing a "globalization of indifference" towards anything that does not produce wealth. In our time, it seems that nothing can be opposed to the ideology of “pensèe unique” or “weak thought” which tends to give the impression that the preferences of individuals have the same status as their rights. We argue in this Thesis that this ideology leads to a culture of weak and restricted thoughts, based solely on personal preferences and conformed to the spirit (logic) of the world that seeks to make humanity into a thoughtless mob – totally lacking in real freedom. Most of all, however, this ideology suggests to humanity a very dangerous offer in proposing a prêt-à-porter ['ready to wear'] way of thinking according to personal taste: 'I think as I like!' and therefore, “I do as I please”. This individualist way of thinking, mainly based on the objectification of the human being, is one of the most divisive and dangerous elements to be introduced into our society. In fact, it is taking those of us who are living in the current post-modern globalized world into a "globalization of indifference" where the relationship with the other is being killed - leaving each person, and especially women – alone, and suffering unaccompanied through their existential problems. From the seventies onward, feminist lay movements have claimed roles for women that are vigorously different from the stereotype of the “mother-wife” and "angel of the house" (as Virginia Woolf cited in her work, “A Room of One’s Own”) and have violently attacked the Catholic Church and accused it of misogyny and carrying out a "demonization" of the female body and its sexuality. In fact, for a long time, when scholars studied the sources of anti-feminism, they considered Judeo-Christian culture as a primary obstacle to the emancipation of women. Certainly, from the origins of Judeo-Christian practices until modern times, the relationship between men and women has been of the patriarchal type. This was justified and supported by a male interpretation of the Bible, which for centuries led women to live in a marginalized and often servile relation to men. And in this context, lay feminist movements consider Italy to be one of the most anti-feminist countries in Europe, due to its obedience to the Pope, and its adherence to the Magisterium of the Church in defense of the natural family and in protection of the dignity of the human person from the moment of his/her conception. Therefore, the (pseudo) liberating individualism of the “single” thought has led in recent decades to the growth in Europe of a society capable of regarding certain members as "waste”. This thought has increasingly eroded the traditional family consisting of: father, mother and children that should be regarded both historically and in the future as the vital cell of our society. The importance of our research consists in proposing to the reader a point of view that is different from the single thought; this alternative perspective allows for the emancipation of women and proposes that they be appreciated for their own mental and physical integrity: body–spirit. It is the intention of this Thesis to show that through honoring this body-spirit integrity in women, we have the opportunity to preserve and promote one of the most precious assets that we have for the progress of society as a whole, and for women as members of that society. Our thesis demonstrates how the aim of the Catholicism, in our postmodern era, is the promotion of the sacredness of the human being in all spheres of society without putting women in opposition to men, but rather, working together with him to build a New Humanism in which the word feminism makes no sense anymore.tr_TR
dc.publisher.firstpagenumber1tr_TR
dc.publisher.lastpagenumber188tr_TR
Appears in Collections:Tezler -- Thesis

Files in This Item:
File Description SizeFormat 
490613.pdf4.16 MBAdobe PDFThumbnail
View/Open


Items in DSpace are protected by copyright, with all rights reserved, unless otherwise indicated.